İnternet sitemizde çerez (cookie) kullanılmaktadır. Çerezler (cookie) hakkında detaylı bilgi için Çerez Politikası'nı inceleyiniz. Devam etmeniz halinde çerez (cookie) kullanımına izin verdiğinizi kabul edeceğiz. Çerez ayarlarınızı değiştirmeniz halinde internet sitesinin birtakım özelliklerini kullanamayabileceğinizi belirtmek isteriz.

Kanserde Bağışıklık Sistemi ve Beslenme

Kanserde Bağışıklık Sistemi ve Beslenme

Günümüzde kanserli hastaların beslenme, egzersiz ve psikolojik durumunun bağışıklık sistemini etkilediği iyi bilinmektedir. Bu konuda bilimsel kanıtlar son yıllarda giderek artmaktadır.


Kanser hücreleri bağışıklık sisteminden kaçabilmekte, ayrıca bağışıklık sistemini baskı altında tutabilmektedir. Yapılan çalışmalarda bağışıklık sistemi hücre fonksiyonunun kanserli hastalarda yaşam süresini etkilediği, bağışıklık sistemi hücre fonksiyonları iyi olan hastalarda tedavi sonuçlarının ve yaşam süresinin daha iyi olduğu gösterilmiştir.


Bu nedenle kansere yakalanma riskinin azaltılmasında ve kanser tedavisinin başarı şansının arttırılmasında bağışıklık sisteminin desteklenmesi büyük önem taşımaktadır. Ayrıca kanser tedavisi için uygulanan kemoterapi ve radyoterapinin bağışıklık sistemi üzerine olumsuz etkileri olabilmektedir. Günümüzde koruyucu ve tedavi edici hizmetler verilirken bu konu göz ardı edilmekte, gereken önem verilmemektedir. Beslenme, stresin azaltılması, destek gruplarına katılma ve egzersiz yapılmasının bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiği bir çok çalışmada gösterilmiştir. Aşağıda bu konulardan bahsedilmektedir.

 

Egzersiz: Çalışmalarda düzenli yapılan egzersizin kanda bağışıklık sistemi hücrelerini uyardığı gösterilmiştir. Egzersizin nöroendokrin durum, kan hücrelerinin yapımı, lökosit ölümü, protein sentezi, şeker metabolizması ve antioksidan sistemi düzenleyerek bağışıklık sistemi üzerine etki gösterdiğine inanılmaktadır. Düzenli yapılan egzersizin, meme kanserli hastalarda bağışıklık sistemini uyardığı, hastanın yaşam kalitesini ve moralini düzelttiği gösterilmiştir. Yoga gibi gevşeme egzersizleri de stresin azaltılmasında yararlı olmaktadır.

 

Moral: Kanserli hastalarda korku, endişe ve depresyon sık olarak görülmektedir. Özellikle halkımızın daha duygusal olması ve tanıyı kabullenememesi nedeni ile bu durumu daha çok yaşamaktayız. Ayrıca hastanelerin kalabalık ortamında yoğunluğa bağlı huzursuzluk, sıra bekleme (muayene, tedavi, kan tahlili gibi) sıkıntısı, moral bozukluğu, diğer hastalardaki tedavi başarısızlıklarının ümitlerini kırması gibi durumlarla oldukça sık karşılaşmaktadır. Bu da hastanın duygusal kırılganlığını arttırmaktadır.


Gelişmiş ülkelerde kanserli hastaların tedavisi rahat, konforlu ve kalabalık olmayan ortamlarda, hastanın hekimi ile sohbet ortamında konuşabileceği bir zamanın ayrılabildiği mekanlarda yürütülmektedir. Tedavi ve muayene ortamının geleneksel hastane ortamından uzak, rahat, kalabalık olmaması ve ferah olması hastanın stresinin azaltılmasında yardımcı olabilir. Hastanın hekiminin bilgi ve deneyimine güvenmesi, çeşitli kaynaklardan edindiği bilgiler hakkında rahatça görüşme yapabilmesi, hekimine ulaşım kolaylığının olması da tedavi esnasında stresin azaltılmasına belirgin derecede yarar sağlamaktadır. Kanserli hastalarda stres, endişe ve depresyon gibi psikolojik bozukluklarının bağışıklık sistemini olumsuz etkilediği bir çok çalışmada gösterilmiştir.


Psikolojik durumun bağışıklık sistemini etkilemesi nedeni ile bu durum önem taşımaktadır. Bu nedenle hastaların maruz kaldıkları tedavi ortamının rahat olması ve hekimi ile rahat konuşabileceği zamanın olması psikolojik açıdan çok önemlidir. Ayrıca bu konuda ek olarak psikolojik destek alınması da yararlı olmaktadır. Melanom ve diğer cilt kanserlerinde düzenli destek grupları toplantılarına katılmanın bağışıklık sistemini uyardığı gösterilmiştir. Başka bir çalışmada da destek gruplarının toplantılarına katılan meme kanserli hastaların, katılmayan hastalara göre daha uzun süre yaşadığı gösterilmiştir. Buna stresin azalması ve bağışıklık sisteminin uyarılmasının neden olduğu düşünülmektedir.

Uzun süreli stres, vücutta başta adrenalin ve kortikosteroid gibi strese yanıt hormonlarını arttırarak bağışıklık sisteminin baskılanmasına, vücudun kendisini savunma ve kanser ile savaşma yeteneğinde azalmaya neden olmaktadır. Bir çok gelişmiş kanser merkezlerinde kemoterapi ve radyoterapi ile birlikte stres azaltılmasına yönelik program ve tedaviler uygulamakta, hastaların daha rahat ortamda tedavi olmaları sağlanmaktadır.

 

Beslenme: Beslenmenin bağışıklık sistemi üzerine etkisi bulunmaktadır. E vitamini ve selenyum gibi antioksidanlar, A vitamini, D vitamini, çinko, linoleik asit ve omega-3 yağ asitleri gibi beslenme faktörleri bağışıklık sisteminin işlevlerini düzenlemektedir. Kanserli hastaların beslenmelerinde bu faktörlerin yeterli miktarda alınması yararlıdır. Beslenme planı için bu konuda deneyimli bir diyet uzmanından yardım istenebilir. Yağdan fakir vejetaryen diyetin, stres azaltılması ve diğer tamamlayıcı tedavi yöntemleri ile birlikte bağışıklık sistemini uyardığına inanılmaktadır. Taze balık, sebze, mantar, şifalı bitkiler, çaylar, omega-3 yağ asitleri (salmon ve uskumru gibi balıklarda bol bulunur), kompleks karbonhidratlar, yoğurt, kefir ve deniz yosunu gibi besinlerin T hücrelerini ve diğer bağışıklık hücrelerini uyardığı ve kanserle savaşmalarını arttırdığı yönünde bilimsel kanıtlar bulunmaktadır.

Besin maddelerini karbonhidrat, protein ve yağ olarak 3 temel gruba ayırabiliriz. Bunlarla ilgili önerileri şöyle sıralayabiliriz;

 

Karbonhidrat:

Kompleks karbonhidratlar; Tam buğday ekmeği, tam tahıl makarnası, kahverengi pirinç, kuskus, arpa, yulaf, erişte ve kepek gibi tahıl ürünleri bağışıklık sistemine yardımcıdır.Beslenme programına dahil edilmeleri yararlı olabilir.

Kısıtlı alınması gereken bazı şekerli ürünler: Şeker, kahverengi şeker, bal.

Kısıtlı alınması gereken bazı karbonhidratlı gıdalar: Beyaz ekmek, beyaz makarna, kek, pasta, çörek, börek.

 

Protein:

Vücudun bağışıklık sisteminde gerekli enzimlerin yapılmasında gerekli olduğu için yeterli miktarda protein alınması gereklidir.Hindi, tavuk ve balık gibi beyaz et ile yağsız kırmızı et gibi ürünlerin yeterli miktarda tüketilmesi hayvansal proteinlerin alınmasında yararlıdır. Ayrıca fındık ve ceviz gibi kabuklu yemişler, yerfıstığı yağı, soya ve soya ürünleri de bitkisel protein içermekte olup, protein ihtiyacının karşılanmasında yardımcıdır.

 

Yağ:

Yüksek miktarda yağ içeren et ürünlerinin (sosis, sucuk, salam gibi) tüketilmesinin sınırlandırılması gereklidir. Diyette yüksek miktarda yağ alınmasının bağışıklık sistemini bozduğu gösterilmiştir. Diyetle alınan hayvansal yağların alımının azaltılması bağışıklık sistemini iyileştirmektedir.

 

Omega-3 içeren yağ ürünlerinin seçilmesi bağışıklık sistemi için yararlıdır. Salmon, uskumru, ringa, tuna, hamsi, alabalık ve sardalya gibi soğuk su balıklarının tüketilmesi hayvansal; keten tohumu yağı, ceviz, kabak çekirdeği ve soya ürünlerinin tüketilmesi bitkisel omega-3 alınmasını sağlamaktadır. Ayrıca omega-3’ ün kalp-damar sistemi üzerine yararlı etkileri vardır.

 

Özellikle balıkta bulunan OMEGA - 3 yağ asitlerinin (DHA, EPA ve CLA) meme ve kalınbarsak kanseri başta olmak üzere bazı kanserlerin görülme sıklığını azalttığı, bazı kanser hücrelerini öldürdüğü ve bağışıklık sistemini uyardığı gösterilmiştir. Bu konuda araştırmalar halen devam etmektedir. Balık ürünlerinin tüketiminin arttırılmasının meme kanseri başta olmak üzere bazı kanserlerin riskinin azaltılmasında faydalı olacağına inanılmaktadır. Omega - 3 yağ asitleri kalp - damar hastalığı, kolesterol yüksekliği, depresyon ve kemik erimesinde de yardımcıdır.

 

Bağışıklık sistemine yardımcı diğer besin maddeleri fitokimyasallar, vitaminler ve minerallerdir. Bunun için her gün 3-5 porsiyon meyve ve sebze tüketilmesi, ıspanak, kıvırcık lahana, hardal bitkisi gibi koyu renkli sebzelerin tüketilmesi; brokoli, kabak ve Brüksel lahanası gibi turpgiller ailesinden sebzelerin tüketilmesi; kırmızı ve sarı biber, portakal, kavun, üzüm ve balkabağı gibi kırmızı, sarı veya turuncu renkli gıdaların tüketilmesi önerilmektedir. Ayrıca soğan, pırasa, sarımsak, mercanköşk, fesleğen, kekik, biberiye ve dereotu gibi ürünlerin de alınan gıdalara eklenmesi önerilmektedir.

 

Özellikle domateste bol miktarda bulunan likopen gibi karotenoidlerin, prostat kanseri başta olmak üzere bir çok kanser türünde yararlı olduğu, bağışıklık sistemi üzerine yararlı etkileri olduğu gösterilmiştir. Bazı yazarlar günde bir veya haftada beş adet orta boy domates tüketilmesini önermektedir.

 

Şişmanlık, bağışıklık sistemi üzerine zararlı etkileri olduğu bilinen kalp ve damar hastalığı riskini arttırmaktadır. Bu nedenle fazla kilo alınmamasına özen gösterilmelidir. Kilonun korunmasında diyet, egzersiz ve medikal tedavi yardımcı olabilir.

 

Beslenmede düşük glisemi değerine sahip karbonhidratları içeren tatlı patates ve sebzelerin çoğunun tüketimi arttırılmalı, yüksek glisemi değerine sahip patates ve havuç gibi besinlerin tüketimi ise kısıtlanmalıdır.

 

Aynı şekilde düşük glisemik endekse sahip elma, armut ve şeftali tüketimi arttırılırken yüksek glisemik endekse sahip muz ve erik gibi besinlerin tüketilmesi kısıtlanmalıdır.

 

Probiyotik olarak isimlendirilen bazı bakterileri içeren yoğurt ve kefir gibi süt ürünlerinin bağışıklık sistemi üzerine yararlı etkileri olduğu gösterilmiştir.

 

Buğday, mısır, domates, yer fıstığı, fasulye, muz, bezelye, mercimek, soya fasulyesi, mantar, pirinç ve patates içinde bulunan ve vücutta aktivite gösteren lektin olarak isimlendirilen proteinler, bağışıklık sistemini uyarmakta, kanserin büyümesi için gerekli damarlanmanın gelişmesini önlemekte ve kanser hücresinin ölümüne neden olabilmektedir. Bu özellikleri nedeni ile lektinler kansere karşı savaşta besinler içinde önemli yer tutmaktadır ve bu konuda yoğun araştırmalar yapılmaktadır.

 

Doğada bulunan bazı mantar türlerinin, polisakkaritlerin ve glukanın bağışıklık sistemini uyardığı birçok çalışmada gösterilmiştir. Ayrıca kemoterapinin yan etkilerini azaltabilmektedirler. Bu nedenle bütün dünyada yoğun olarak destekleyici tedavilerde kullanılmaktadır.

Günümüzde en popüler gıdalardan olan nar suyu, elajik asit başta olmak üzere birçok antioksidan, antikanserojen maddeler içermekte, kanserin damarlanmasını da engellemektedir. Benzer şekilde bu maddeleri çilek, ahududu ve ceviz gibi besinler de yoğun olarak içermektedir. Bu besinlerin de beslenme programı içinde olmasının yararlı olacağına inanılmaktadır. Fakat ilaçların etkisini bozabileceği için ilaç kullanan hastaların doğrudan nar ürünlerini kullanmamalarını öneririm. Elajik asit preparatı veya nar suyunun, modern tedavilere eklendiği çalışmalarda ileri evre prostat kanserli hastalarda başarı şansını arttırdığı gösterilmiştir. Bu konuda çalışmalar halen devam etmektedir.

 

Modern tıpta temel bilimsel kanıtlarla etkinliği ispatlanmış tedavi yaklaşımlarının kullanılması esastır. Yukarıda bahsedilen ek önlemler, kanser tedavisinde vücudun desteklenmesini sağlayabilir. Ancak, bazı gıdaların veya destek tedavilerinin bazı kanserlerde kullanılmasının sakıncalı olabileceği unutulmamalıdır.

 

 

Kaynaklar: Oosterling SJ, Histol Histopathol 2006;21(7):753-760. Shunyakov L, Clin Colorectal Cancer 2004;4(1). Menon AG, Laboratory Investigation 2004;84:493-501. Vliet HJJ, Clinical Immunology 2004;112:8-23. Blake-Mortimer JS, The Breast Journal 2004;3:195-199. Fairey AS, J Appl Physiol 2005;98:1534-1540. Watson M, Lancet 1999;354:1331-36. Lehto US, Br J Cancer 2006;94(9):1245-52. Nan KJ, World J Gastroenterol 2004;10(2):268-272. Garland MR, Psychol Med 2004;34(3):481-90. Faller H, Psycho-Oncology 2004;13:359-363. Osborne RH, Psycho-Oncology 2004;13:199-210. Chandra RK, Eur J Clin Nutr 2002;56:73-76. Field CJ, Am J Clin Nutr 2004;79:1190-98. De Mejia EG, Crit Rev Food Sci Nutr 2005;45(6):425-45. Philpott M, Mutat Res 2004;551:29-42. Aggarwal BB, Biochem Pharmacol 2006;71(10):1397-1421. Labrecque L, Carcinogenesis 2005;26(4):821-826. Xue H, Carcinogenesis 2001;22(2):351-356. Santillo VM, International Braz J Urol 2006;32(1):3-14. Falsaperla M, Eur Urol 2005;47(4):454-5. Malik A, Cell Cycle 2006;5(4):371-373.