İnternet sitemizde çerez (cookie) kullanılmaktadır. Çerezler (cookie) hakkında detaylı bilgi için Çerez Politikası'nı inceleyiniz. Devam etmeniz halinde çerez (cookie) kullanımına izin verdiğinizi kabul edeceğiz. Çerez ayarlarınızı değiştirmeniz halinde internet sitesinin birtakım özelliklerini kullanamayabileceğinizi belirtmek isteriz.

Meme Kanseri riskini nasıl azaltabiliriz?

Meme Kanseri riskini nasıl azaltabiliriz?

Kategori   Meme Kanseri   | 9.02.2016

Meme kanserinin görülme sıklığı ülkemizde giderek artmaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden birisi, ortalama yaşam süresinin uzaması ve meme kanserinin ileri yaşlarda görülme sıklığının belirgin artmasıdır.


Ülkemizde kadınların hayatları boyunca meme kanseri gelişme riski tam olarak bilinmemektedir. A.B.D.’ nde kadınlarda bu oran yaklaşık olarak %13 civarındadır. Ülkemizde beklenen ortalama yaşam süresinin daha düşük olması nedeni ile tahminen bu oranın %10’ dan daha düşük olması beklenmekte ve ilerleyen yıllarda bu oranda artış olacağı hesaplanmaktadır.


Eğer bir kadında, meme kanserinin risk faktörlerinden biri veya birkaçı bulunuyorsa bu oran daha da fazla artmaktadır. Günümüzde kanser ile savaşta en önemli unsurların kanserden korunma ve etkili tarama yöntemlerinin geliştirilmesi olduğu bilinmektedir. Bu nedenle bu konuda yoğun olarak toplumun bilinçlendirilmesine çalışılmaktadır.

 

Meme kanserinin nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte hastalıkla ilişkili olduğu bilinen risk faktörleri vardır. Risk faktörlerinin hastalığa yatkınlığı arttırması kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Meme kanserinden korunma ve tarama, bütün kadınlar için gerekli olmakla birlikte özellikle risk faktörlerini taşıyan kadınlarda ayrı bir önem kazanmaktadır. Meme kanserinin risk faktörleri ve normal kadınlara göre risk artışının derecesini kısaca şöyle sıralayabiliriz:

 

Özellik Risk katsayısı

 

 

Aile hikayesi

  • Menapoza girmemiş birinci derecede akraba 2-3
  • Menapoza girmiş birinci derecede akraba 1.5-2.5
  • Menapoza girmemiş birinci derece akrabada her iki memede kanser 9.5
  • Menapoza girmiş birinci derece akrabada her iki memede kanser 4
  • Aile ve kızkardeşin her ikisinde meme kanseri 5-6
  • İkinci derece akraba 1-1.5

 

 

Meme hastalığı hikayesi

  • Proliferatif olmayan 1
  • Atipisiz proliferatif 1.6-1.9
  • Atipik hiperplazi 4-5
  • Atipik hiperplazi ve birinci derece akrabada meme kanseri 9-11
  • Lobüler insitu karsinom 7-10
  • Daha önceden meme kanseri geçirmiş olmak 4
  • MMG’ de meme dansitesinin yoğun olması 5

 

 

Hormonlarla ilişkili faktörler

  • Adetin erken başlaması (12 yaştan önce) 1.3
  • Menapoza geç girilmesi (55 yaştan sonra) 1.5
  • İlk doğumun 30 yaşın üzerinde olması 1.9
  • Halen doğum kontrol hapı kullanılması 1.24
  • Doğum kontrol hapının 1-4 yıl önce kullanılması 1.16
  • Doğum kontrol hapının 5-9 yıl önce kullanılması 1.07
  • Östrojen yerine koyma tedavisi 1.02-1.35

 

Radyasyona bağlı

  • Daha önceden göğüs bölgesine radyoterapi alınması 3-12 (kız çocukları ve genç kadınlar)
  • Diğer faktörler
  • Alkol tüketilmesi 1.6
  • Menapoz sonrası aşırı kilolu olma 2
  • Yüksek sosyo-ekonomik düzeye sahip olma 2

 

Bu risk faktörlerine sahip olan kadınlar başta olmak üzere bütün kadınların, hayatları boyunca karşılaşabilecekleri en önemli kanser olan meme kanserinden korunmada yaşam ve beslenme alışkanlıklarında yapılabilecek değişiklikler meme kanseri riskinde azalma sağlayabilir. Özellikle beslenme ile ilgili olarak, bu konuda deneyimli bir Diyet Uzmanı’ ndan yardım alınabilir.


Bu araştırma yazısında alınabilecek bazı önlemlerden bahsedeceğiz.

 

ADET SÜRESİ

12 yaşından önce adet görmeye başlayanlarda meme kanseri riskinde küçük bir artış olurken, ilk adetini daha geç görenlerde meme kanseri riski azalmaktadır.

 

Özellikle meme kanserli kadınların çocukları başta olmak üzere bütün çocukların yağ ve et temelli ‘fast food’ gıda tüketiminden ziyade meyve ve sebze gibi bitkisel gıdalardan zengin beslenme alışkanlığı elde edilmesi hem şişmanlık (ve ilişkili hastalıklar) hem de meme kanserine karşı yararlı olabilir. Bitkisel gıdadan zengin beslenen kız çocuklarında ilk adet daha geç görülmektedir. Bu da meme kanseri riskinde azalmayı sağlamaktadır.

 

Kaynaklar: Veronesi U, Lancet 2005; 365:1727-1741. Dumitrescu RG, J Cell Mol Med 2005;9: 208-221. de Ritter CM, Am J Clin Nutr 1991;54:805-813.

 

 

ALKOL

 

Bir çok epidemiyolojik çalışmada alkol tüketiminin menapoz öncesi veya sonrası kadınlarda meme kanseri riskini arttırdığı gösterilmiştir. Risk artışı tüketilen alkolün miktarı ile doğru orantılıdır. Günde 60 gram alkol tüketilmesi (yaklaşık 2-5 kadeh/gün) riskte belirgin artışa neden olmaktadır. Sonraki her 10 gram alkol (yaklaşık 0.75-1 kadeh) riskte %9 ek artışa neden olmaktadır.

 

Hiç alkol kullanılmaması önerilmekle birlikte, eğer kişi alkol almaya devam edecekse; alınan alkol miktarının sınırlandırılması ve şarap gibi alkol oranı düşük içkilerin tüketilmesi önerilmektedir. Alkol tüketilmesi ile vücutta kanser gelişimine neden olabilecek olaylar zinciri başlamaktadır. Menapoz öncesi kadınlarda ise özellikle adetin yumurtlama döneminde alınan alkolün östrojen düzeylerinde belirgin artışa neden olması nedeni ile bu dönemde yoğun alkol tüketilmemesi gereklidir.

Menapoz sonrası dönemde ise alkol tüketimi doğrudan östrojen düzeylerini arttırmaktadır. Ayrıca alkol tüketilmesi bağışıklık sistemi ile beslenmeyi bozmakta, vitamin (A, D, E, B6, B12, folat) ve mineral (selenyum) eksikliğine neden olarak vücudun kanserin gelişmesine karşı savaşmasını bozmaktadır. Özellikle menapoza girdikten sonra alkol tüketen kadınlarda folat alımının arttırılmasının, artmış meme kanseri riskini azaltabileceği düşünülmektedir.

 

Kaynaklar: Veronesi U, Lancet 2005; 365:1727-1741. Dumitrescu RG, J Cell Mol Med 2005;9: 208-221.

 

AŞIRI KİLOLU OLMA

 

Aşırı kilolu olma, menapoz sonrası dönemde meme kanseri riskini arttırmaktadır. Özellikle bel bölgesinde yağ depolanması daha fazla olanlarda bu risk artışı daha belirgindir. Menapoz sonrasında her 5 kilogram fazlalık, riskte %8’ lik artışa neden olmaktadır. Menapoz öncesi dönemde ise ilginç olarak aşırı kilolu olmanın meme kanseri riskini arttırmadığı gösterilmiştir. Genç kızlıkta fazla kilo almanın da meme kanseri riskini arttırdığı gösterilmiştir. Menapozda yumurtalıkların işlevleri durur ve östrojen üretimi yapmazlar. Menapoz sonrası östrojenin ana üretim yeri yağ dokusunda olmaktadır. Bu nedenle aşırı kilolu olanlarda östrojen üretimi daha fazla olmaktadır. Bu da meme kanseri riskini arttırmaktadır.

 

Aşırı kilonun bir çok kanser riskini arttırması yanı sıra şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği, kalp ve damar hastalığı gibi bir çok hastalığa neden olduğu için ideal kiloya sahip olmak için çocukluktan itibaren yaşam alışkanlıklarının gözden geçirilmesi ve yeniden düzenlenmesi gereklidir.

 

Kaynaklar: Suzuki R, International Journal of Cancer; Early online publication April 27. DOI: 10.1002/ijc.22034. Veronesi U, Lancet 2005; 365:1727-1741. Dumitrescu RG, J Cell Mol Med 2005;9: 208-221.

 

DİYET

 

Alınan diyette çeşitli karsinojenler ve antikarsinojenler bulunmaktadır. Kırmızı et tüketimi meme kanseri riskini belirgin arttırmamaktadır. Fakat, iyi pişirilmiş kırmızı et tüketiminin meme, kalınbarsak ve mide kanseri riskinde artış ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Buna etin pişirilmesinde uygulanan işlemler esnasında oluşan karsinojenlerin neden olduğu düşünülmektedir. Ülkemizde de daha çok tercih edilen etin iyi pişirilmiş olarak tüketilmesi nedeni ile bu tüketim alışkanlığının değiştirilmesi gereklidir.

 

Balık ve tavuk pişirilmesi, kırmızı ete göre daha kolay olması ve aşırı pişirmenin gerekmemesi nedeni ile karsinojen oluşumu daha az olmaktadır. Bu nedenle beyaz et tüketimi tercih edilmelidir. Kırmızı etin pişirilmesinde karsinojenlerin oluşumunu azaltmak için ince biftek tarzı dilimlendikten sonra yağsız kuru zeminde ortasının fazla pişmesini beklemeden hızlıca pişirilmelidir. Daha büyük parçaların pişirilmesinde ise önce migrodalga fırında düşük ısıda pişirilir ve karsinojenleri içeren suyu süzülür. Sonrasında ızgarada dışı kahverengileşince daha fazla pişirilmeden yemek için servis yapılabilir. Böylelikle kırmızı ette karsinojen oluşumu azaltılabilir.

 

Hamburgerlerin çoğunlukla ince olması ve hızlı pişirilme yöntemlerinin uygulanması nedeni ile yüksek miktarda karsinojen içermemektedir.

 

Diyetle aşırı miktarda yağ alınması ile meme kanseri riski arasındaki ilişki karışıktır. Enerji alımında fazlalık olan ve bu fazlalığı karbonhidrat yerine yağlardan karşılayanlarda meme kanseri riskinin hafif arttığı gösterilmiştir. Özellikle kırmızı et kaynaklı yağ tüketimi olanlarda ve menapoz öncesi dönemde yüksek oranda yağ içeren süt ürünlerini kullanan kadınlarda meme kanseri riskinin arttığı gösterilmiştir.

 

Tekli doymamış yağların (soya yağı, zeytinyağı, fındık yağı gibi) tüketilmesinin ise meme kanseri riskinde hafif bir azalma sağladığı saptanmıştır. Ek olarak Omega-3 isimli yağ asiti de meme kanseri gelişme riskini azaltmaktadır. Diyetle alınan aşırı miktarda yağ meme kanseri riskinde belirgin artışa yol açmasa da, şişmanlığa neden olmaktadır. Bu da çeşitli kanser ve kalp- damar hastalığının gelişimine neden olmaktadır.

 

Hayvansal kaynaklı olanlar başta olmak üzere yüksek yağ içeren gıda tüketiminin azaltılması önerilmektedir. Yeni yapılan bir çalışmada menapoza girdikten sonra çok düşük yağ ve yüksek oranda lifli gıda içeren diyetin yanı sıra günlük egzersiz yapılmasının meme kanseri riskini azaltabileceği ileri sürülmüştür.

 

Bitkisel östrojen içeren soya ürünlerinin tüketilmesi meme kanseri riskinde azalmaya neden olmaktadır. Bu nedenle meme kanseri riski taşıyan genç kadınlarda yararlı besinlerin başında gelmektedir. Bitkisel östrojen, insanlardaki östrojene daha zayıf etki göstermekte ve bu nedenle insan östrojeninin etkisini azaltmaktadır. Fakat, meme kanseri geliştikten sonra ise kanser hücrelerini çoğaltabileceği ve tedavide kullanılan antiöstrojenlerin etkilerini azaltabileceği için tüketiminin sınırlandırılması önerilmektedir.

 

Kaynaklar: Veronesi U, Lancet 2005; 365:1727-1741. Dumitrescu RG, J Cell Mol Med 2005;9: 208-221. Valentova K, Cell Biol Toxicol 2006;22:91-99. Yoshikawa M, Chem Pharm Bull (Tokyo) 2000;48:1039-1044. Barnard RJ, Nutr Cancer 2006;55(1):28-34.

 

 

 

DOĞUM

 

Hiç doğum yapmayan kadınlarda veya ilk çocuğunu 30 yaşından sonra yapanlarda meme kanseri riskinde hafif bir artış görülmektedir. Özellikle ilk doğumunu 20 yaşından önce yapanlarda ve birden fazla doğum yapanlarda meme kanseri riski, hiç doğum yapmayan kadınlara göre %50 daha azdır. İlginç olarak ilk doğumunu 35 yaşın üzerinde yapan kadınlarda meme kanseri riski, hiç doğum yapmayan kadınlardan daha yüksek bulunmuştur. Bu nedenle doğum yaşı daha erken planlanabilir.

 

Düşük yapılması ile ilişkili çalışmalarda kendiliğinden bir düşük yapılmasının meme kanseri riskini arttırmadığı, 2 veya daha fazla düşük yapılmasının meme kanseri riskini hafif arttırdığı saptanmıştır. Kendiliğinden olan düşüklerde hormonal dengesizlik olabileceğinden araştırılması gereklidir. Ayrıca isteğe bağlı düşük yapılması meme kanseri riskini arttırmamaktadır.

 

 

Kaynaklar: Reeves G, International Journal of Cancer. 2006. Early online publication April 27, 2006. DOI: 10.1002/ijc.22001.Veronesi U, Lancet 2005; 365:1727-1741. Dumitrescu RG, J Cell Mol Med 2005;9: 208-221.

 

DOĞUM KONTROL HAPLARI (DKH)

 

Yapılan çalışmalarda DKH kullanılmasının meme kanseri riskini arttırdığı gösterilmiştir. Bu risk artışı özellikle halen DKH kullanan kadınlarda daha belirgin olmaktadır (%24 daha fazla). Genç yaşta ve özellikle de 20 yaş altında DKH kullanan kadınlarda daha yaşlı kadınlara göre meme kanseri riski artışının daha fazla olduğu gösterilmiştir. Ayrıca 5 yıldan daha uzun süre DKH kullanan kadınlarda da riskin daha fazla olduğu gözlenmiştir. Meme kanseri risk artışı DKH’ nın kesilmesinden sonra 10 yıl süre içinde normal risk düzeylerine inmektedir. Sonuç olarak, özellikle risk faktörü taşıyan kadınlarda başka bir doğum kontrolü yönteminin seçilmesi önerilmelidir.

 

Kaynaklar: Veronesi U, Lancet 2005; 365:1727-1741. Dumitrescu RG, J Cell Mol Med 2005;9: 208-221.

 

EGZERSİZ

 

Düzenli yapılan egzersizin meme kanserine karşı koruyucu olduğu gösterilmiştir. Egzersiz, östrojen hormonunun düzeylerini azaltarak, vücut yağ oranını düşürerek, bağışıklık sistemi ile antioksidan savunma sistemini iyileştirerek ve hücre çoğalmasını uyaran bazı hormonların etkisini azaltarak meme kanseri riskini azaltmaktadır. Ayrıca egzersiz, kız çocuklarında ilk adetin görülmesini geciktirerek ek yarar sağlamaktadır. 12-24 yaş grubunda düzenli egzersiz yapılmaya başlanmasının meme kanseri riskini %20 azalttığı gösterilmiştir. Adolesan dönemde eğlenceli fiziksel aktivitede her bir saatlik artış, meme kanseri riskinde ek %3’ lük azalma sağlamaktadır. Erişkinlerde ideal egzersiz olarak, haftada beş gün yarımşar saatlik tempolu yürüyüş yeterli olmaktadır. Egzersizin ayrıca kemoterapi alan meme kanserli hastalarda bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiği gösterilmiştir.

 

Kaynaklar: Veronesi U, Lancet 2005; 365:1727-1741. Dumitrescu RG, J Cell Mol Med 2005;9: 208-221.

 

 

EMZİRMEK

 

Uzun süreli emzirmenin, meme kanserine karşı koruyucu olduğu gösterilmiştir. Her 12 aylık emzirme süresine karşılık meme kanseri riski %4.3 azalmaktadır. Ayrıca her bir doğum meme kanseri riskini %7 azaltmaktadır.

 

Kaynaklar: Veronesi U, Lancet 2005; 365:1727-1741. Dumitrescu RG, J Cell Mol Med 2005;9: 208-221.

 

 

MEME PROTEZİ TAKILMASI

 

Yapılan çalışmalarda meme protezi takılmasının meme kanseri riskini arttırmadığı saptanmıştır. Fakat, özellikle yüksek riskli kadınlarda meme kanserinin muayene bulgularını gizleyebilmekte ve mamografide görüntü kalitesini etkileyebilmektedir. Ayrıca mamografi tetkikinin yapılma süresi uzayabilir ve kişiye daha fazla rahatsızlık verebilir (iyi görüntü elde edilmesi için mamografi esnasında meme sıkıştırılmaktadır). Yüksek meme kanseri riskine sahip olup meme protezi taktırmak isteyen kadınların işlemden önce hekimleri ile bu konuda detaylı görüşme yapmaları ve gerekirse eşzamanlı koruyucu ciltaltı mastektomi yöntemi uygulanarak meme dokusunun tamamına yakınının çıkarılması önerilebilir.

 

MESLEK

 

Hemşirelerde yapılan büyük bir çalışmada, ayda en az 3 gece vardiyasında çalışan ve bu şekilde gece vardiyası 30 yıldan daha fazla süren kadınlarda, standart gündüz vardiyasında çalışan kadınlara göre meme kanseri riskinin %40 arttığı gösterilmiştir.

 

Başka bir çalışmada da gece vardiyasını kuvvetli ışık bulunan ortamlarda yapan kadınlarda da meme kanseri riskinin arttığı saptanmıştır; fakat, gece vardiyasının çoğunlukla endüstrileşmiş ileri toplumlarda daha fazla olması nedeni ile risk artışını tartışmalı kılmaktadır. Bu çalışmalarda gece çalışmanın, meme kanseri riskini arttırmasının açıklaması olarak melatonin hormon düzeylerinin değişmesi olarak açıklanmaktadır. Melatonin hormonu, gece karanlığında en yüksek düzeye çıkarken, gündüz aydınlığında en düşük düzeye inmektedir. Yapılan diğer çalışmalarda da melatonin hormon düzeyleri yüksek olanlarda meme kanseri riskinin %40 daha az olduğu gösterilmiştir.


Yine uzun mesafe uçuşlarında görevli kadın havayolu personelinde de gece çalışması olması nedeni ile benzer risk artışı olabilmektedir. Melatonin hormonu, bağışıklık sistemini düzenlemekte, antioksidan özellik göstermekte ve bazı kanser hücrelerinin çoğalmasını engellemektedir. Bu nedenle özellikle riskli kadınların, meslek seçimlerinde gece vardiyası olmayan, normal uyku düzeninin bozulmayacağı meslekleri düşünmeleri yararlı olabilir.


Ayrıca gece uykusunda yatak odasında 60-Hz manyetik alana maruz kalanlarda da melatonin hormon düzeyinde azalma saptanması nedeni ile meme kanseri gibi endokrin kanserlerin gelişme riskinde artışa neden olabileceğinden endişe edilmektedir. Bu nedenle ev içindeki manyetik kirlenmeye dikkat edilmeli ve gece dinlenme esnasında bütün elektronik cihazlar kapatılmalı, istirahat edilen ortamda ışık kapalı olmalıdır.

 

Kaynaklar: Davis S, Cancer Causes Control 2006;17:539-545. Sanchez-Barcelo EJ, Endocrine Related Cancer 2003; 10:153-159.Hansen J, Cancer Causes Control 2006;17:531-537. Bartsch C, Cancer Causes Control 2006;17:559-571.

 

ÖSTROJEN YERİNE KOYMA TEDAVİSİ (ÖYT)

 

ÖYT tedavisi, menopoz sonrası eksik olan östrojenin dışarıdan hastaya verilmesi ile yapılmaktadır. ÖYT’ nin kullanım süresi ve progestin grubuna dahil hormonlarla birlikte kullanılmasına göre risk artışı değişmektedir. Kullanma süresi arttıkça veya progestinlerle beraber kullanıldığında meme kanseri riski daha da artmaktadır.

 

ÖYT’ nin kesilmesinden 5 yıl sonra meme kanserinin gelişmesi riski normal toplum düzeyine inmektedir. Yerine koyma tedavisi, kalp hastalıkları riskinde ve kemik kırılması riskinde azalma yaparak belirgin yarar göstermektedir. Özellikle meme kanseri için risk faktörü taşıyan kadınlarda ÖYT verilmesinin meme kanseri gelişme riskini daha da arttırabileceğinden dikkat edilmelidir.

 

Kaynaklar: Veronesi U, Lancet 2005; 365:1727-1741. Dumitrescu RG, J Cell Mol Med 2005;9: 208-221.

 

SİGARA İÇİLMESİ

 

Sigara içilmesi ve meme kanseri riski arasındaki ilişki tam net değildir. Bazı çalışmalarda uzun süreli sigara içilmesi, pasif içicilik veya ilk gebelik öncesi sigara içiciliği olmasının meme kanseri riskini arttırdığı saptanmıştır. Meme kanseri riski- sigara ilişkisi tartışmalı olsa da, sigaranın akciğer ve kalınbarsak gibi diğer kanserlerin gelişimi, kalp-dolaşım sistemi ve solunum sistemi üzerine ağır etkilerinin olduğu, ayrıca kanser tanısından sonra uygulanacak tedavilerin etkinliğini bozduğu ve dirençli kanser gelişimi ile ilişkili olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle sigaranın kesinlikle içilmemesi gereklidir.

 

Kaynaklar: Veronesi U, Lancet 2005; 365:1727-1741. Dumitrescu RG, J Cell Mol Med 2005;9: 208-221.

 

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİNİN TÜKETİLMESİ

 

Yapılan çalışmalarda süt ve süt ürünlerinin yağ, böcek ilaçları gibi karsinojenleri veya IGF-I gibi büyüme faktörlerini içermesi nedeni ile meme kanserinin görülme riskini arttırmasından endişe edilmektedir. Bu nedenle yapılan epidemiyolojik çalışmaların genel değerlendirilmesinde meme kanseri riskinin artmadığı saptanmıştır. Bunun nedeni olarak da süt ve süt ürünlerinde aynı zamanda meme kanserine karşı koruyucu olan kalsiyum ve D vitamini ile konjuge linoleik asitin bulunmasına bağlı risk dengelenmesinin olduğu ileri sürülmüştür. Fakat özellikle yağ oranı düşük süt ve süt ürünlerinin tüketilmesi, menapoz sonrası dönemde de kalsiyum ihtiyacının yoğun süt tüketimi yerine kısmen dışarıdan kalsiyum verilerek karşılanması önerilmektedir.

 

Kaynaklar: Moorman PG, Am J Clin Nutr 2004;80:5-14.

 

SÜTYEN GİYİLMESİ

 

Hakkında en çok spekülasyon yapılan konulardan birisidir. Tıp literatürüne baktığımızda bu konuda hiç bir bilimsel çalışma bulunmamaktadır. 1991-1993 yılları arasında A.B.D.’ nde 4.730 kadında yapılan ve sonuçları kitap olarak basılan bir araştırmada sütyen giyilmesinin meme kanseri riskini arttırdığı, özellikle hiç giymeyenlerde veya günde 12 saatten daha az giyenlerde bu riskin belirgin şekilde daha az olduğu ileri sürülmüştür. Sütyen kullanma oranının çok düşük olan Asyalılarda meme kanseri riskinin, sütyen giyme oranının daha yüksek olduğu Batılı toplumlara göre daha az görülmesinin bu sonuçlarını desteklediğini ileri sürmüşlerdir. Fakat bilimsel olarak bu toplumlar arasında meyve- sebze tüketimi, soya ürünlerinin tüketimi, kırmızı et tüketimi, hayvansal yağ tüketimi, alkol tüketimi, şişmanlık ve egzersiz gibi meme kanseri riskini etkileyen faktörlerin oldukça farklı olması nedeni ile meme kanserinin Asyalılarda daha az görülmesinin altında daha çok bunların yattığına inanılmaktadır.

 

Bilimsel literatürde sütyen giyilmesi ve meme kanseri riski arasındaki ilişkiyi araştıran bir çalışma olmaması, bu konuda bilimsel olarak tartışmalı sonuçları olan bir araştırma yazısının olması kafaları karıştırmaktadır. Bu araştırmada da günde 12 saatten daha az sütyen giyilmesinin de hiç giyilmemesine yakın oranda meme kanseri riskini azalttığının gösterilmesi nedeni ile hiç sütyen giyilmemesinden ziyade günde 12 saatten daha az sütyen giyilmesi önerilebilir. 

 

Kaynaklar: Sydney Ross Singer and Soma Grismaijer, Dressed to Kill, Avery Press, 1995.

 

ULTRAVİYOLE KORUYUCU VE KOZMETİK ÜRÜNLER

 

Ultraviyole (UV- güneşten koruyucu faktörler) koruyucu krem veya losyonlar, son yıllarda yoğun olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yapılan çalışmalarda insan topluluklarına yakın su kaynaklarında, balıklarda, bunları kullanan insanların idrarında ve sütünde UV koruyucu kimyasalların bulunduğu gösterilmiştir. Bazı UV koruyucu losyonlardaki aktif maddelerin dişilik hormonu östrojene benzeyen etkilerinin olduğu bir çok çalışmada gösterilmiştir. Östrojen ise meme kanserinin gelişiminde rol oynayan en önemli faktörlerden birisidir. Bu losyonların uzun süreli kullanılması ile meme dokusunda östrojenik uyarıma bağlı kanser gelişmesi ile ilişkili endişeler bulunmaktadır. Fakat, bu konudaki çalışmaların laboratuar ortamında kanser hücre hatlarında ve deney hayvanlarında yapılmış olması nedeni ile insanlarda tam etkileri bilinmemektedir. Bununla birlikte, özellikle yüksek risk taşıyan kadınların, östrojenik etkisi olmayan veya daha zayıf olan losyonları tercih etmeleri yararlı olabilir. Yaz mevsiminde güneşlenmeye ek olarak solaryuma girilmesi, UV koruyucularına maruziyet süresini arttıracağı için yüksek risk taşıyan kadınlarda sakıncalı olabilir.

 

Ayrıca deodorant gibi kozmetik ürünler içinde koruyucu madde olarak bulunan ‘paraben’ isimli kimyasal maddenin östrojenik etkisi olduğu, insan meme kanseri dokusunda tespit edildiği bir çalışmada gösterilmiş ve meme kanseri gelişme riski ile ilişkili olabileceği ileri sürülmüştür. Fakat bu kimyasal maddelerin uzun süreli kullanımlarının emniyetli olduğu, meme kanseri riskinde artışa neden olabilecek seviyelerde etkinliğe ulaşmadığını ileri süren çalışmalar da bulunmaktadır. Bu nedenle kozmetik ürünlerin hiç kullanılmamasından ziyade yoğun şekilde gelişi güzel kullanılmaması daha yararlı olabilir. Ayrıca kullanılacak kozmetik ürünlerin kaliteli ve güvenilir olmasına dikkat edilmelidir.

 

Kaynaklar: Heneweer M, Toxicology and Applied Pharmacology 2005;208:170-177. Schlumpf M, Environ Health Perspect 2001;109:239-244. Schreurs R, Toxicological Sciences 2005;83:264-272. Schlumpf M, Toxicology 2004;205:113-122. Harvey PW, Best Practice & Research Clinical Endocrinology & Metabolism 2006;20:145-165, Golden R, Crit Rev Toxic 2005;35:435-458. Harvey PW, J Appl Toxic 2003;23:285-288.

 


VİTAMİNLER

 

Yapılan çalışmalarda antioksidan A vitamini ve öncülü (beta karoten), C vitamini ve E vitaminin meme kanserine karşı koruyucu olduğu gösterilmiştir. Memede kanser gelişmesinde östrojen metabolizması esnasında oluşan reaktif oksijen gruplarının mitokondri DNA’ sını oksidatif hasara uğratmasının temel rol oynadığına inanılmaktadır. A, C ve E vitamini gibi antioksidan vitaminler bu hasarlanmayı önleyerek meme kanseri gelişmesini önlemektedir. Bu vitaminlerin öncelikli olarak doğal kaynaklardan alınması, alınamıyorsa veya yetersiz alınıyorsa dışarıdan destek olarak verilmesi meme kanseri riskini taşıyan kadınlarda riski azaltmada yararlı olabilir.

 

Yapılan çalışmalarda D vitamini eksikliğinin de meme kanseri riskini arttırdığını göstermiştir. D vitami, hücrelerin farkılılaşmasını düzenleme ve kanserleşme sürecini engelleme yolu ile etkili olmaktadır. D vitaminin en önemli kaynakları UV-B ışını ile ciltte sentezlenmesi, besinlerle alınması veya dışarıdan destek olarak verilmesidir. Çocukluktan itibaren güneş ışınlarından yararlanan veya işi dış ve güneşli mekanlarda olanlarda, D vitamininden zengin beslenenlerde meme kanseri riskinin azaldığı (%40-50) saptanmıştır. Ayrıca 25-hidroksi vitamin D düzeyi 52 nanogram/ml üstünde olanlarda meme kanseri riski %50 daha az bulunmuştur. Bu nedenle bazı araştırmacılar günde en az 1000 IU D vitamini alınmasını önermektedirler. Böylelikle günlük hayatta gerekli olan güneş ışığına maruz kalma ihtiyacı karşılanmaktadır. Yapılan başka bir çalışmada da menapoz öncesi dönemde kalsiyum ve D vitamini alınmasının meme dansitesini azalttığı, menapoz sonrası kadınlarda ise böyle bir etkinin olmadığı saptanmıştır. Meme dansitesinin yüksek olması meme kanseri riskini arttırmaktadır. Bu sonuçlar özellikle genç kadınlarda yeterli miktarda D vitamini ve kalsiyum alınmasının meme kanserine karşı ek koruma sağlayabileceğini düşündürmektedir.

 

Cilt rengi koyu olanlarda, yaşlılarda ve şişmanlarda serum D vitamini düzeyleri daha düşük olması nedeni ile D vitamini ihtiyaçları daha fazladır. Ciltte hafif pembeleşmeye neden olacak kadar UV-B ışınına maruz kalma, ağızdan 20.000 Ü D vitamini alınması kadar D vitamini oluşmasına neden olmaktadır. Bu doz, 50 yaş altında insanlar için gerekli günlük RDA dozunun 100 kat üzerindedir. Yeterli derecede güneş ışığı alma meme kanserinden korunmada yardımcı faktörlerden birisidir. Yeni tamamlanan bir çalışmada menapoz sonrası 50-79 yaş arasında kalsiyum ve D vitamininin dışarıdan destek olarak verilmesinin meme kanseri riskini azaltmadığı saptanmıştır. Fakat, çalışmada sonuçları etkileyebilecek bazı sorunlar olması, verilen D vitamini ve kalsiyum miktarının yeterli olup olmadığının bilinmemesi ve sadece sadece 50 yaş üzerindeki kadınları kapsaması eleştirilmiştir.

 

Kaynaklar: Kim KN, Journal of Nutritional Biochemistry 2006;17:454-462. Lee HJ, Biochemical Pharmacology 2006;article in press. Giovannucci E, Cancer Causes and Control 2005;16:83-95. Heisler T, Journal of Surgical Research 2000;91:9-14. Berube S, Cancer Epidemiol Biomarkers Prev 2005;14:1653-9. Veronesi U, Lancet 2005; 365:1727-1741. Dumitrescu RG, J Cell Mol Med 2005;9: 208-221. Chlebowski RT, Proceedings from the 42nd annual meeting of the American Society of Clinical Oncology. Atlanta, Ga. June 2006. Abstract # LBA6.